Barışı, Eşit Yurttaşlığı ve Sosyalizmi Birlikte Kazanacağız!
Kızıl Parti, yaygın biçimde “Kürt Sorunu” olarak adlandırılan tarihsel, siyasal ve toplumsal olguyu; kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine uzanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte sistematik bir biçimde kurumsallaşan inkâr, zorla asimilasyon, katliam ve sınıfsal sömürü politikalarıyla derinleşen, özünde ise Kürt halkının varlığının, kültürel ve ulusal haklarının reddine dayanan çok yönlü bir eşitsizlik, ayrımcılık ve özgürlük sorunu olarak tanımlamaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılda ve özellikle son kırk yılda, Kürt halkı ve onun siyasal örgütlenmeleri, eşitlik ve özgürlük haklarını kazanmak, Kürt halkına dayatılan ayrımcılığı ortadan kaldırmak için ağır bedeller pahasına büyük bir mücadele yürütmüştür. Bu süreçte, Türkiye kapitalist sınıfı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çok boyutlu baskı ve saldırılara maruz kalmış; köyleri yakılmış, milyonlarca insan zorla göçe tabi tutulmuş, ikinci sınıf işçi olarak sömürülmüş, cezaevleri ve işkencelerle sindirilmek istenmiş, on binlerce Kürt yurtseveri ise yaşamını yitirmiştir.
Türkiye devrimci sosyalist hareketi, Kürt siyasallaşmasının ve modernizminin gelişmeye başladığı ilk yıllardan bu yana, Kürt halkının ulusal, kültürel ve siyasal taleplerinin savunucusu olmuştur. Kürt ve Türk devrimcileri ulusal kurtuluş mücadelesini sosyalist iktidar mücadelesinin bir unsuru olarak ele almış, bu mücadele uğrunda yoldaşlık ilişkisi kurarak bedeller ödemiş, Kürt halkının kaderini tayin hakkını savunmuş ve Kürt sorunu Türkiye’nin tüm devrimcilerinin kendi sorunu olarak görülmüştür. Kızıl Parti, Türkiye sosyalist hareketinin tarihsel önderlerinden miras kalan Kürt ve Türk halklarının ortak sosyalizm mücadelesinin bugün de kararlı bir sürdürücüsüdür.
Günümüzde, büyük çoğunluğu Ortadoğu coğrafyasında, Türkiye dahil farklı devletlerin sınırları içinde yaşayan Kürt halkı, verdiği mücadele sonucunda politik bilince sahip, örgütlü bir toplumsal özne haline gelmiştir. Kürt halkının elde ettiği tüm kazanımlar, barış talebinin meşruiyeti ve çözüm girişimleri; egemen devletler tarafından bahşedilen bir ödül değil, Kürt ve Türk devrimcilerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin örgütlü mücadelesinin sonucudur. Bununla birlikte, günümüzde Kürt sorunu; Kürt halkının örgütlü yapısı ve politik gelişkinliği, uluslararası güç dengeleri ve devletlerin bölge politikalarının da etkisiyle yalnızca Türkiye’nin değil, tüm bölgenin belirleyici meselelerinden biri olmuştur. Geçmişte tanımı çoğunlukla “kimlik arayışı” ile sınırlanan Kürt sorunu, günümüzde açıkça bir siyasal statü ve kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi olarak varlığını sürdürmektedir.
Kızıl Parti, Kürt sorunu başlığında son aylarda yaşanan gelişmelerin hem güncel hem de tarihsel öneminin farkında olarak; ortaya çıkan tabloyu sınıfsal, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla değerlendirmeyi, güncel saptamalarını ve çözüm perspektifini kamuoyuyla açık biçimde paylaşmayı ve barış mücadelesinin toplumsal alanda güçlendirilmesini devrimci bir görev ve sorumluluk olarak görmektedir.
Bu doğrultuda Kızıl Parti, henüz üzerinde uzlaşılan bir adlandırma olmasa da “son çözüm süreci” olarak özetlenebilecek politik gelişmelere dair öncelikli ve güncel değerlendirmelerini kamuoyunun bilgisine sunmaktadır.
- AKP-MHP iktidarı ile Kürt Siyasal Hareketinin temsilcileri arasında yürütülen son müzakereler, farklı etkenlerin yanı sıra, esas olarak Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan politik ve askeri gelişmelerin, bölgesel güç dengelerindeki değişimlerin ve tüm bu gelişmeler temelinde şekillenen “Yeni Ortadoğu Düzeni” planları ile bölgeye dönük paylaşım stratejilerinin etkisiyle gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, taraflar arasında yürütülen bu süreç yalnızca Türkiye devletinin bölgeye dönük hegemonya arayışında avantaj sağlama, kendi “beka” söylemini güçlendirme veya Kürt siyasallaşmasını kontrol altına alma motivasyonuyla sınırlı değildir. Aynı zamanda, Kürt Siyasal Hareketinin bölgede etkili bir politik ve askeri özne olarak bu süreçten kazanımlar elde edebileceğine, uluslararası alanda meşruiyet kazanarak mevcut durumdan daha ileri bir siyasal statü oluşturabileceğine dair inancıyla mümkün olmuştur. Bu çerçevede, iki taraf açısından da tek yönlü bir “teslimiyet” ya da “temsil kaybı” değil; geleceğe dönük karşılıklı kazanımlar elde etme ve bölge siyasetinde üstün bir aktöre dönüşme beklentisi ön plana çıkmaktadır.
- Süreci doğuran temel faktörün “demokratikleşme ve özgürlükler” değil, esas olarak Türkiye’nin “hegemonya ve güç arayışı” olması, tarafların kendi hedefleri doğrultusunda kazanım elde etme beklentisiyle birleştiğinde, bu sürecin kriz dinamiklerini belirleyen unsurları da ortaya koymaktadır. Çözüm girişimlerinin devlet tarafındaki temsilcileri olan AKP ve MHP, Kürt halkının haklarını ve Türkiye toplumunun ihtiyacı olan barışı; bir toplumsal ilerleme hamlesi, demokrasinin, özgürlüklerin ve eşit yurttaşlığın koşulsuz kabulü olarak değil, bölgesel hegemonya arayışının ve Erdoğan iktidarının yeniden tahkim edilmesinin bir aracı olarak görmektedir. Bu yaklaşım, söz konusu hedeflerle çelişkiye düştüğü koşullarda müzakerelerden ve sorunu çözmeye yönelik girişimlerden vazgeçilebileceğini ve savaş koşullarının geçmişe göre daha acımasız biçimde yeniden ortaya çıkabileceğini gösteren güçlü bir işarettir.Kızıl Parti, bu gerçeklikten hareketle; sosyalist hareketin devrimci, eşitlikçi ve emekçi kesimler tarafından sahiplenilen, denetlenebilen, şeffaf biçimde topluma yansıtılan ve halkların eşitliği temelinde ilerletilen bir süreci zorunlu gördüğünü açıkça ifade eder. Kızıl Parti, devrimci sorumluluğunu bu esaslar doğrultusunda tanımlamakta; Kürt Siyasal Hareketine koşulsuz destek sunmak yerine, onun attığı adımları bu ilkelere bağlı kalıp kalmadığı üzerinden değerlendirmektedir. Partimiz için asıl olan; tüm ilkelerden bağımsız soyut bir barış savunuculuğu ya da herhangi bir siyasal aktörün desteklenmesi değil, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerinin savunulması, Kürt ve Türk emekçilerinin mücadele birliğinin korunmasıdır.
- Sürecin oluşumunda Ortadoğu’daki gelişmelerin ve yeni paylaşım stratejilerinin belirleyici olması, onu bölgeye dönük savaş politikalarının üreticisi ve moderatörü olan emperyalist devletlerin müdahalesine, manipülasyonuna ve geleceğe dönük saldırı planlarının etkisine açık hale getirmesi dikkate değer bir olasılıktır. Kürt halkının barış ve özgürlük arayışının, Türkiye kapitalist sınıfının ve emperyalist güç odaklarının çıkarları uğruna kurban edilmesine izin verilemez. Bu nedenle sürece dönük devrimci tutum, emperyalist planları açık biçimde karşısına alan ve bölge halklarının bu planların parçası haline getirilmesine karşı çıkan tutarlı bir anti-emperyalist perspektifle şekillendirilmelidir.Bununla birlikte, siyasal bir sürecin bütünüyle AKP-MHP iktidarının ya da emperyalist devletlerin kontrolünde ilerleyeceğini, mutlak biçimde rejime yarayacağını peşinen kabul etmek; bu varsayımdan hareketle Kürt halkının barış ve eşitlik talebini görmezden gelmek devrimci bir tutum olamaz. Bu yaklaşım, tarih dışı olduğu kadar anti-Marksist bir yanılgıyı da yansıtır. Sosyalist hareketin, böylesi bir yanlışı benimseyerek süreci devrimci biçimde yönlendirme ve Kürt halkının taleplerini savunma görevini terk etmesi, devrimci siyasetin milliyetçi ve ayrımcı politikalara karşı yenilgiye sürüklenmesi anlamına gelir.
- Kürt sorununun çözümü ve Kürt halkının eşitlik taleplerinin karşılanması; mücadelenin yalnızca Meclis’te kurulan bir komisyona havale edilmesiyle ya da Meclis’in bir “fetiş” haline getirilerek dar parlamenter siyaset sınırlarına sıkıştırılmasıyla mümkün değildir. İktidar partilerinin belirleyici çoğunluğuna sahip olduğu ve toplumun geniş kesimlerinin, emekçilerin sürece katılımını sınırlayan bu komisyon faaliyetleri, mevcut işleyişiyle barış arayışının toplumsallaşmasının önündeki bir engel olarak görülmelidir. Bu nedenle, komisyonun ilerici, devrimci ve emekten yana örgütlenmelerin doğrudan katkısıyla yeniden şekillendirilmesi ve çözüm sürecinin Kürt ve Türk halklarının katılımını sağlayacak biçimde toplumsal alanda ve şeffaf biçimde ilerletilmesi temel bir gereklilik olarak kabul edilmelidir.Barış sürecinin toplumsallaşmasının koşulları yaratılmadığı durumda, süreç rejim tarafından belirlenen sınırlar içinde şekillenecek ve devrimci mücadeleyi mevcut konumundan geriye düşürecektir. Kızıl Parti, Meclis dışında kalan devrimci-sosyalist partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, hak mücadelesi veren derneklerin, kadın örgütlerinin, savaş karşıtı inisiyatiflerin ve işçi sendikalarının aktif katılımıyla oluşturulacak mekanizmaların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Parti, bu mekanizmaların kurulması için en kısa sürede somut adımlar atacağını ilan ederek tüm devrimci özneleri bu sürece ortaklaşa katılmaya çağırmaktadır. Süreci ve Meclis faaliyetlerini toplumsal alandaki gücüyle belirleyen ve emekçilerin çıkarlarını esas alan bu mücadele odağı; iktidarın süreci kendi çıkarlarıyla çatıştığında sabote etmesine karşı en güçlü güvence olacak, barışın onurlu ve eşit koşullarda sağlanmasının en temel dayanağını oluşturacaktır.
- Dış siyasal etkenlerle temelleri atılan bir sürecin, iç siyasetten bağımsız yürütülemeyeceği açıktır. Erdoğan ve AKP’nin, çözüm ve barış tartışmalarını kendi iktidarını yeniden tahkim edecek bir araç olarak gördüğü ve bu doğrultuda hareket ettiği ortadadır. Hangi hesap, politik söylem ya da sözde “demokratik adımla” olursa olsun, Erdoğan’ın ölene kadar iktidarda kalacağı bir siyasal denklemi dayatan ve bu çerçevede yeni bir anayasa inşa etmeye yönelen tüm girişimler bütünüyle reddedilmelidir.Kızıl Parti, Erdoğan iktidarının ve AKP-MHP blokunun tüm yasaları ve kararları belirleme gücüne sahip olduğu mevcut Meclis’in, anayasa yapma konusunda hiçbir meşruiyete sahip olmadığını ilan eder. Anayasa tartışmaları çözüm sürecinin zorunlu bir unsuru haline getirilmemeli, Erdoğan’ın iktidarını güçlendirecek tüm adımlar kararlılıkla reddedilmelidir. Partimiz açısından, AKP ve MHP tarafından hazırlanacak bir anayasanın reddi, içinde bulunduğumuz faşist rejimin reddiyle eşdeğer bir tutumdur.
- Tüm açıklamalara ve girişimlere rağmen, Kürt sorununun çözümü noktasında somut adımlar atılacağına ve iktidarın bu konuda samimi bir irade taşıdığına dair Türkiye halklarında ve emekçi kesimlerde ciddi bir güvensizlik vardır. Bu güvensizlik, yalnızca yakın tarihte yaşanan faşist uygulamaların yarattığı acı deneyimlerden değil, aynı zamanda iktidarın güncel politikalarından da beslenmektedir. AKP-MHP iktidarı bir yandan Kürt sorununun çözümüne dönük demokratik adımlar atacağı yönünde söylemler geliştirmekte, diğer yandan ise Türkiye’nin batısında muhalefet güçlerine, özellikle ana muhalefet partisi CHP’ye yönelik hukuksuz saldırılarını ve kayyum politikalarını kesintisiz biçimde sürdürmektedir. İktidar bu ikili tutumuyla, Kürt halkını ve onların siyasal temsilcilerini kimi özgürlük ve demokratikleşme vaatleriyle hareketsiz kılmayı, aynı zamanda Kürt hareketinin diğer muhalefet odaklarıyla kurduğu bağları koparmayı hedeflemektedir.AKP-MHP faşizminin yenilmesi, çözüm sürecinin halkların çıkarlarına hizmet eden, eşitlikçi bir zeminde ilerleyebilmesi ve demokratik siyasetin güçlenebilmesi için temel koşul, Kürt ve Türk emekçileri arasındaki bağın korunmasıdır. Bu çerçevede, Türkiye sosyalist hareketi ile AKP karşıtı ilerici muhalefet güçlerinin ve Kürt Siyasal Hareketinin ortak mücadele anlayışını sürdürmesi hayati önem taşımaktadır. Kızıl Parti, onurlu bir barışın yalnızca Kürt halkının siyasal statü kazanımıyla başarılamayacağının bilincindedir. Gerçek anlamda onurlu bir barışın inşası, eşit yurttaşlığın kazanımı ve emekçilerin çıkarlarının korunması ancak Türkiye’nin bütününde yürütülecek demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle; devrimci muhalefetin birleşik hareketiyle mümkün olacaktır.
- Kızıl Parti, uzun yıllardır en ağır bedeli Kürt emekçilerinin ödediği savaşın sona ermesini, silahların susmasını ve bunun yerine toplumun tüm kesimleri tarafından sahiplenilecek demokratik siyasal mücadelenin öne çıkarılmasını olumlu ve gerekli bir gelişme olarak görmektedir.Partimizin Kürt ve Türk emekçilerine karşı tarihsel sorumluluğu, kapitalist sömürüye karşı sosyalist bir iktidarın kurulmasıdır. Parti, tüm siyasal gelişmeleri Marksist-Leninist dünya görüşünü esas alarak; işçi sınıfının ve ezilen halkların çıkarlarını gözeterek değerlendirmektedir. Son aylarda gündemde olan çözüm süreci tartışmaları da bu ilkeler doğrultusunda ele alınmış; Kürt halkının ulusal, kültürel ve siyasal talepleri için mücadele ile işçi sınıfı mücadelesi arasında bir eşgüdüm yaratmak ve Kürt ile Türk emekçilerinin sosyalizm mücadelesinde birlikteliğini sağlamak hedefiyle tutum belirlenmiştir.Partimiz, sorumluluğunu yerine getirirken hem Türkiye toplumu içinde hem de sosyalist hareketin saflarında ortaya çıkabilecek her türden inkâr, ayrımcılık ve şovenizme karşı da kararlılıkla mücadele etmeyi esas almaktadır.Kürt sorununa ve çözüm girişimlerine yönelik sosyalist-komünist yaklaşım; sınır bekçiliğine indirgenen, anti-emperyalizm kılıfı altında milliyetçiliği ve savaş politikalarını meşrulaştıran, tek taraflı ve şabloncu anlayışları reddeder. Sosyalist-komünist yaklaşım; politik süreçlerin değişken ve dinamik karakterini hesaba katan, sınıf mücadelesi perspektifini ulusal özgürlük mücadelesiyle bütünleştiren ve emekçi halkların ortak çıkarlarını esas alan devrimci bir çizgide şekillenmelidir. Çözüm önerileri de bu bütünlük üzerinden üretilmeli; barışın ve eşitliğin onurlu biçimde tesis edilmesi için toplumsal mücadele ekseni güçlendirilmelidir.
- Kızıl Parti, yukarıdaki tüm değerlendirmeler ve tespitler ışığında, Kürt sorununun eşitlikçi biçimde çözüm arayışının aktif bir parçasıdır. Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde çözüm sürecinin eşitlikçi biçimde ilerlemesi, toplumun geniş kesimleri tarafından sahiplenilmesi ve devrimci-demokratik mücadelenin alanının güçlendirilmesi için aşağıdaki adımların öncelikle ve en kısa sürede atılmasını zorunlu görmektedir.
- Halkın sürece katılımını güçlendirmek ve şeffaflık için özgür bir tartışma ortamı yaratılmalıdır. Bu özgür tartışma koşulları, sürecin en önemli öznelerinden biri olan PKK lideri Abdullah Öcalan için de geçerli olmalıdır.
- Türkiye’de sürece dahil olmak isteyen tüm siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve diğer öznelerin fikir ve fiili barış mücadelesini sürece katacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
- Günümüzde yalnızca Kürtlere değil, muhalif tüm siyasi partilere yöneltilen; seçme-seçilme ve temsil hakkını ortadan kaldıran kayyum uygulamalarına derhal son verilmelidir. Hukuksuz biçimde görevinden alınan belediye başkanları görevlerine iade edilmeli, tutuklu olanlar serbest bırakılmalıdır.
- Başta hasta tutsaklar ve tahliye edilmesi gerektiği halde uydurma gerekçelerle cezaevinde tutulan siyasi tutsaklar olmak üzere; Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Gezi tutsakları dahil tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalı, çözüm sürecine toplumun geniş kesimlerinin katılımı sağlanmalıdır.
- Kürtçenin, Kürt sorununun çözümündeki tarihsel ve güncel değeri dikkate alınmalı; Kürt dilinin hayatın tüm alanlarında kullanımının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- Barışa dair yapılacak her türlü çalışmada kadınların eşit temsili güvence altına alınmalı, sürece katılımlarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kadınlar, barışın toplumsallaşmasını sağlayacak en örgütlü ve en etkili kesimdir.
KIZIL PARTİ MERKEZ KOMİTESİ
17 AĞUSTOS 2025


